29 Kasım 2009 Pazar

34.Hafta... Kurban Bayramı civarında hamileliğim...

  • Herşeyin bir ilki vardır. Dışarı çıkmadan geçen 3. günüm... Hayatımda bir ilk olsa gerek...

  • Üstelik annemlere gelen misafirlerle bile görüşmüyorum. Sebep domuz gribi falan değil. Picamalarımı çıkarmak istememem ve tocaman göbeğimle insanların : "-Ah canımmm baya şişmişsin..." tarzı cümlelerine muhatap olmamak. Bu yüzden gelenlere "-Tuğba dinleniyor" dedirtiyorum.

  • Belimin arkasındaki "kuluç" mudur nedir ona benzeyen, belirli bir bölgede yaşayan ve hiç geçmek bilmeyen ağrı ile yaşamayı öğrendim. Allah jakuziyi icad edenden razı olsun...

  • Önceleri uzun süre ayakta durduğumda başlayan pelvis kemiklerimdeki ağrı, şimdilerde pelvis kemiklerimde ve etrafındaki tüm kaslarda günün her saatinde var. Yatarken bacaklarımı hareket ettirmeme, ayakta iken yürümeme ve ayakta durmama engel oluyor. Korkum, doktorumun bu ağrılar hakkında beni tatmin edici yorum yapmayacak olması.

  • Normal doğum yapan birkaç kişiye bu ağrılardan bahsettim. Herkes bebek aşağıda mı dedi... Bebek nerde bilmiyorum. Gördüm ki herkes doğum öncesi ve sırasındaki tecrubelerini neredeyse unutmuş. Ya da bilinçaltına atmış. Bu yüzden bugün uzun uzun yazıyorum.

  • Toplam aldığım kilo 16 :) Nasıl oldu da 16 oldu anlamadım. Almam gerekenden çok çok fazla. Ama stres mevzusu yapmıyorum. Son viraja girmiş gibi hissediyorum. Alsam alsam 4 daha alırım. 20 ile tamamlarım diye düşünüyorum.

Yazdıklarımı okudum. Hep olumsuz şeyler gibi görünüyor. Aslında bunlar hep geçecek olan benim 9 ay 10 günlük yolculuğuma hareket katan şeyler. Bu ağrı,sızı, git,gel psikolojilerle oyalanıyorum aslında. Meleğim canım bebeğimin gelişini beklerken sabırsızlanmamın bıdı bıdısı :) Biran önce geçsin zaman, oğlumu kollarıma alayım, zaten diğer anneler gibi herşeyi unutucam biliyorum :)

Peeeh, kasık ağrısı da neymiş, fazladan 20 kilo dediğin nedir... Benim minik balığım sağlıklı, huzurlu, neşeli olsun da...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Canım Babaannem... Mekanın Cennet olsun...:(:(:(

Bu sabah telefonun alarmı yerine, çağrı sesi ile uyandık. Babaannem vefat etmiş. Aslında birkaç gündür amcamlar, halam, babamlar hep başında bekliyorlardı. Günler öncesinden "ben gidiyorum" demişti. Önce konuşması kesildi, yemek yemesi, sonra hareketleri, sonra gözleri kapandı dünyaya ama hep nefes alıp verdi. Nefes alması aramızda demekti. İyi olabilir, iyileşebilir demekti. Nefes alması durmuş dün gece. Sabah onu odasında yere uzanmış, özenle bir çarşafa sarılmış gördüm. Nefes almıyor olması ne kötü bi gerçekti. Ağladım sustum hiç bişey değişmedi. Acı bir gerçek...:((
Gün boyu gelen giden, baş sağlığı tebrikleri, yıkama işlemi, cenaze namazı, köye defnetmemiz, yine misafirler, eş dost ve son vazifelerin hakkıyla yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla eve dönmemiz. Geldiğimden beri bulanık bulanık bakıyorum. Sanırım yaşadıklarıma göre kat kat fazla yıpranmışım, gün içinde farketmemişim. Uyuyamayınca bişeyler yazayım buraya dedim.
Artık dünyada anneanne, dede, babaanne kalmadı... Yaşlılar ölüyor, orta yaşlılar yaşlı oluyor, gençler orta yaşlı, bebekler çocuk, çocuklar genç. Hatta bu arada birileri dünyaya merhaba diyor. Çok garip, kabullenmesi akla uydurması çok güç bir döngü.
Canım babaannem, mekanın bu çiçekler gibi renk renk, cennet bahçeleri gibi olsun.
Buraya karamsar bir fotoğraf eklemek istemedim.
Çiçekleri çok severdin. Seni burada çiçeklerle uğurlayayım istedim.
Huzur içinde yat...
Fotoğraf buradan alıntıdır. Eser sahibine teşekkürler...

24 Kasım 2009 Salı

33.Hafta... İşyerinde geçen sayılı günler...

En son ne zaman 10-15 gün çalışmadan geçirdim hatırlamıyorum. Hani hastalık falan hariç böyle evde oturup çıkıp istediğim yere gidebilecek kabiliyette olup da işe gitmediğim zaman dilimi... Sanırım çook uzun zaman önceydi. Hep dışarı dönük bir insan oldum. Okul- İş hayatını seven, anlamlı anlamsız, amaçlı amaçsız gezmeyi seven biriydim. Bir gün sabahtan akşama kadar evde kalayım, akşam olunca afakanlar basar, kendimi bir şekilde dışarı atardım.

Tabi hamilelikten dolayı dışarı dönük olma durumu ortadan kalktı ama bu kez de çalıştığım için iş-ev arası monoton geçti 8 ay. Bugün itibarıyla tam 1 hafta oldu çalışabilir raporu alalı. Ama anladım ki daha fazla çalışamıycam. Otururken kalkıp adım atmak, uzun süreli oturmak ya da uzun süreli ayakta kalmak gerçekten işkence halini aldı. Wc ile oda arasındaki koridor sanki hiç bitmiyor yürürken.

Elimdeki işleri tamamlayıp, tamamlanan ve sorumlusu olduğum projeleri arkadaşlara devretmeye başladım. Halimi gören sen artık çalışma otur evinde yat dinlen diyor. Müdürüm bile acımaya başladı. Kendimi zorlayıp çalışmaya çalışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum.
Onun yerine psikolojik ve fiziksel olarak doğuma hazırlansam, evimde dinlensem, oğlumun hazırlıklarını tamamlasam daha iyi olacak.

Cuma günü kurban bayramı. Bugünü saymazsak bayrama kadar 1,5 gün daha çalışıcaz. Bayramdan sonra çalışmıycam gibi görünüyor...

Dün akşam kocamla oturup internetten, Emirin odası için yaptırdığımız mobilyanın kulplarını aldık. Şimdi merakla kargonun gelmesini bekliyorum. İşte bazıları :

Mobilya gelip odaya son şeklini verince fotoğraflarını çekip buraya eklerim.
Buraya not düşmem gereken aslında birçok şey var ama kafam öyle dağınık ki... Toparlayamıyorum...
  • Babaannem hasta... Hem de çok... Son zamanları sanki, gözleri kapalı, sadece serumla besleniyor, kalkamıyor, konuşamıyor. Aklıma geldikçe üzülüyorum.
  • Aldığım kilolara alışmaya başladım. Nasılsa doğumdan sonra veririm, nasılsa işyerinde son günlerim diye kendimi avutuyorum. Hata yapıyorum biliyorum...
  • Doğum korkusu rüyalarımı tetikliyor. Kısa kısa kabus denilecek rüyalar görüyorum ardarda bitmek tükenmek bilmiyor. Bu beni gün boyu huzursuz yapıyor.
  • Ellerim Shrek'in karısı fiyonanın elleri gibi şiş, sosis değil salam mubarek. Ayaklarım şişmiyor ama yüzüm ellerim baya bildiiniz şişme bot...
  • Bugün itibarıyla 52 gün kaldı hesaplanan doğum tarihine... Aklıma geldikçe karnım ağrımaya başlıyor. Soluğu wc de alıyorum. Psikolojinin fizyolojik etkilerini görebiliyorum kendimde. Bu ayki dr kontrolümde Yıldız Hanımdan bu konuda yardımcı olmasını istiycem. Bakalım ne olacak...
  • Bayramda kaynanamlara gitmiycem. Kocam ve babam sabah gidip kurbanı onlarla kesip gelecekler. Kimse benden oraya gitmemi beklemesin. Halim olsa çarşıya çıkıp bikaç eksik tamamlıycam. Herkesten anlayış lütfen...

Şimdilik bu kadar... Çok döküldüm :S





19 Kasım 2009 Perşembe

Bugün 19 Kasım... 3. Evlilik Yıldönümüm... Mutlu olmak için kocaman büyük nedenlerim var...

Canım kocam, dünya meleğim ile "Kasım'da aşk başkadır" deyip çıktığımız aşklı meşkli uzun yolda, yine bir Kasım ayında evlendik. "Yine aylardan Kasım, Sanki sende kaldı bir yanım..." dedik durduk çocuklar gibi...

Dillere destan bir evlilik teklifi almadım belki, yine dilden dile dolaşan bir düğün de yapmadık. Nasıl başladı nasıl "he" dedim hatırlamıyorum. Nasıl bu kadar hızlı ilerledi. Armutun sapı üzümün çöpü varken, nasıl attım o kocaman deftere imzayı bilmiyorum. İzahı tarifi yok. Açıklaması mantıklı cümleleri yok... İstedim, karar verdim ve yaptım. Bütün diğer büyük adımlarımda olduğu gibi bu adımlarımı da kendim attım.

Yine bir Kasım ayı geldi çattı. Durumlar tabi çok farklı. Kocaman bir karnım, birbirinden farksız geçen günlerim var...
Amaaaaa.... Hiçbirşeyden dolayı pişman değilim. İyiki dünya meleğimle evlenmişim. Yakında çok yakında hayatımızın rengi olacak minik bir mucizemiz olacak... Canım kocamla mutluluğumuza piyango vuracak. Dünyanın en zengin insanları halt edecek yanımızda. Günler kimbilir nasıl su gibi akıcak... Hayretlerle, heyecanlarla izliycez minik kalbi...
Bu nedenle bu sene daha bir farklı kutluyoruz evlilik yıldönümümüzü... Birbirimize bakıp bakıp heyecanla gülümsüyoruz. "İyiki ..." diyoruz sonra.
İyiki...İyiki...

15 Kasım 2009 Pazar

Bebek odası kapı süsümüz... Emir yan gelip yatıyor:)

Eminönü alışverişi sırasında "almazsam olmaz" listemdekilerden biri de kapı süsü idi... Mağazalarda çok yüksek fiyatlı bu ürünleri orada 20-50 tl arası bulmak yıldızlara ulaşmak gibi keyif verici. Fiyat ve tercih özgürlüğü bu olsa gerek...:)

Oğlumun oyuncak bebeki olmıycak ama annesi hevesini bu kapı süsü ile alacak :) Gelip geçerken Emiri sever gibi seviyorum bu bebişi... Keyfe bakın :)



Teşekkürler Minimui, Teşekkürler Milupa:) Saygılar sevgiler hürmetler...

Miniklerin ve minik annesi adaylarının new trend dergisi Minimui 'yi okurken doldurduğum form sayesinde çekilişe katılmışım ve Milupa Aptamil hediye sepeti kazanan talihlilerden biri olmuşum.

Genelde böyle çekiliş kura şans talih piyango konularında fakir ve beklentisiz olan ben, tabi bir telefon gelip ".............kazandınız" cümlesini duyunca baya şaşırmıştım. Kısa bir süre sonra da hediye sepetim özenle hazırlanmış bir kargo paketi ile elime ulaştı.

Birkaç gün sonra da tekrar telefon ile arandım ve paketin elime ulaşıp ulaşmadığını sordular. Takip etmeleri ve ilgili davranışları hoşuma gitti:)

Teşekkürler minimui...


11 Kasım 2009 Çarşamba

31.Hafta... Ve doğum korkusu Tuğba'yı içten içe kemirmeye başlar...

Bir haftalık "dağda gezen gribi" doktor raporunun ardından işler yine feci yoğun bi şekilde başladı.

Köyde cayır cayır yanan sobalı bir odada bol meyveli, sebzeli, sütlü, pekmezli bir haftadan sonra, yeniden hayata dönmüş gibi dinç başladım 31. haftamız olmasına rağmen. Ve kocaman yusyuvarlak karnıma rağmen. Ayrıca anneanne picamalarıma, mısır püskülüne dönmüş batıl bir inançtan dolayı kestirip boyatamadığım saçlarıma. Ve gece krampları yüzünden topallaşan bacağıma...Fazladan aldığım kilolarıma... İşte rağmen yani saysam daha büsürü çıkar.

Oğlumun gelişimi, güzel yüzü ve yüzünün her bir mucizevi kıvrımının dışında, yeni bir mutluluk kaynağı olarak addedebileceğim pek birşey yok hayatımda ama sanırım bu da sahip olabileceğim biçok pekçok şeye bedel.

31. haftanın içindeyiz(30+5)... Haftaya yasal izin sürem başlıyor. Ve doğuma tam 2 ay kaldı. Doktordan çalışabilir raporu alıp 3-4 hafta daha çalışmayı planlıyorum. "Nasıl doğuracağım!!!!???" sorusu evde otururken beynimi yemesin diye çalışmak istiyorum. Başka bir amacım yok. Kış geldi, karnım burnuma yanaştı, çalışmak sabah erkenden evden çıkmak çok kolay değil. Sürekli oturup "çiş" için ayağa kalkınca adım atamamak, insanların "sana ne oldu böyle???" benzeri bakışları.... Zayıf ve fit insanlara olan kindarca tavrım falan tüm dengeler altüst oldu yani. İş hayatı bence bu noktadan sonra tatile çıkmalı. Evde gözlerden uzak geçirilmesi gereken 2 ay diye düşünüyorum.

Şu "Nasıl doğuracağım ?!^%&???&!!" düşüncesi travma oluşturmaya başladı. Korkudan nabzım, tansiyonum, glikozum falan ne var ne yok fırlıyo.... Normal veya sezeryan her iki şekilde de canım oğlum minik balığımın oradan nasıl çıkacağı, sonrası, öncesi, esnası gerçekten dehşet verici. Bu korkuyla yaşanmaz, Ocakın 15 ini beklemese de 1 inde falan geliverse, yeni yılla birlikte bir süprüz yapsa ailesine... Hani şu soru işaretine benzer tüm noktalama işaretleri son bulsa...

Biraz hastalıklı bi yazı oldu ama kısa kesiyorum... Farklı bi moda bürünüp öyle geleyim...

1 Kasım 2009 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatili - Güzel geçen bir gün...

Billy ve canım kocam bayram tatilinde güzel bir kahvaltı yapalım diye sözleşir. İki uyumlu ve alçakgönüllü eş ise kocalarına karşı çıkmaz, kabul ederler. Sabah erkenden yola çıkılır. Tuğba' nın tahmin ettiği gibi, İstanbuldere Alabalık Tesislerine gidilir. Malum hava biraz serindir ve Tugay üşümesin diye şömineye yakın bir masada oturulur.

Yıllardır buraya her geliş güzeldir. Her gelişin tadı ayrı...
Tabi eskisinden daha çok yiyorum...
Hasan Tugay bir balık gibi hareketli... Emir büyüycek abisiyle oynıycak...
Misss gibi... Koklayın...
Bunlar da diğer alemin ev sahipleri :) Meraklanmayın alttaki ayu gerçek değil :D
Bu da Emir ve ben...

Hastayım... 29.haftanın son günü:(

Dün (Cumartesi) küçük eltim ve birkaç arkadaşı kahvaltıda ağırladıktan sonra birden yatağa düştüm. Aşırı kırgınlık halsizlik. Genelde her hamile anlatır son aylarda geçirilen ağır grip soğuk algınlığı ile kilo verme bebekte kilo kaybı vs. Sonuçlarını henüz tahmin edemesem de cidden acı çekiyorum ve oğlumun iyi olduğunu bilmeye çok ihtiyacım var. Tekmeleri hareketleri maaşallah kuvvetli. Ben hasta olsam da benim güçlü oğlum iyi eminim.

Çok uzun zaman oldu yazmayalı. Yarın 30. haftaya giricez oğlumla. Dr amca ile randevumuz var. Minik prensim nasılmış görücem, çok heyecanlıyım. Bu sefer babamız bizimle gelmiycek. Eniştem ve ablamla gidicem. Otobüse atlayıp kendim gitmeyi planlıyordum ama 3 gündür aralıksız yağış, üstne bu hastalık bu ihtimali imkansız hale getirdi.
İşte tarihte bugüne ait olcak bir gazete haberi...
Kocam az önce 2 nar, 2 mandalina, 2 elma, 1 armut, 1 muz ile harika bir meyve suyu kokteyli hazırladı. Kestaneler fırında pişiyor. Dışarda yağmur. Sıcacık bir ev. TV de Antonio Banderas. Kucağımda notebook arkamda 8 tane yastık...

Canım kocam, canım oğlum sizi çok seviyorum...