23 Ocak 2010 Cumartesi

"Tıp" deyip annesinin burnundan düşmüş minik bişey...

Yazacak çok şey var, bu yüzden bu güne kadar çok yazmak istediğim halde yazamadım. Vaktim de oldu aslında ama olan biteni sindirememişken yazıya dökmenin anlamı olmazdı. Zira zor bir lohusalık dönemi geçiriyorum. İlk günlere nazaran şuan daha iyi olsam da hala 4 gözle 40 ımız çıksın da lohusalık denen şeyden kurtulayım diye bakıyorum.

Minik meleğimden bahsedeyim... Dünyanın GERÇEKTEN AMA GERÇEKTEN EN KIYMETLİ şeyi... Hani derlerdi de inanmazdım denir ya o cümleden sık sık kuruyorum bu günlerde. Mesela :
"Lohusalık" derlerdi de inanmazdım..
"Geceleri hiç uyumasan bile sana hiç zor gelmiycek" derlerdi de inanmazdım.
"Onu ilk kucağına aldığında dünya duracak" derlerdi de inanmazdım...
"İlk emzirdiğim anı asla unutamam" derlerdi de inanmazdım...
"Evlilik eskisi gibi olmaz" derlerdi de inanmazdım...
"Bebeğimin topuğundan kan alan görevliyi öldürmek istedim" derlerdi de inanmazdım...

Bunun gibi büsürü "duy da inanma" türünden şeyi yaşadım vay be dedim hakkaten doğruymuş!!!

Miniğimle birbirimize her geçen gün daha da alışıyoruz. Tek sıkıntım etkilerime tepki vermiyor olması. Gülme, ağlama, yatma, kalkma eylemleri tamamen kendi insiyatifinde... Daha doğrusu benden tamamen kopuk...

Beni tanıyor ve hissediyor olduğu gerçeğini bilmesem depresyonum arşa çıkar heralde...

Her yeni annenin yaşadığı, emzirme, alt alma, gaz çıkarma, uyutma gibi temel eylemlerle geçiyor günlerimiz... Tabi bu söylediklerim çoook uzun zamanlar alıyor... Öyle ki geceleri saatlece emzik yerine koyuluyorum. Çoğunlukla altını alırken işiyor veya kakasını yapıyor, böylece komple soyunup giyiniyoruz. Bunlar gerçekten gülme sebebim oluyor. Meleğime methiyeler dizerek yapıyorum hepsini... Sonuçta anneye yavrusu bişey görünürmüş... Oğlum da benim için dünyanın en tatlı en güzel varlığı...

Şimdilik bu kadar. Lohusalık sıkıntılarım, doğum maceralarım ve diğer herşeyden ayrı ayrı bahsedicem...

Uyuyan meleğim benim, ultrason fotoğraflarında nasılsan aynen öylesin... Henüz 15 günlüksün ama seni aylardan beri tanıyorum... Annesinin yakışıklı oğlu...





Sinirli göründüğümüze bakmayın... Aslında uysalız, sakiniz... Karizmatik kişiliğimizin temelini atıyoruz bu günlerde... Erkek dediğin kikir kikir gülmez, gülmekten kırsa geçirse bile kendi sınırlarında değiştirir şeklini... Kılıktan kılığa giren kılıksız erkeklerden olmıycasss bisss :)



İlk doğduğumuz saatlerde kameralarla bu kadar haşır neşir olmamız da, ileride Behlül'ün tahtını sarsacak olmamızın temelini oluşturuyor. Biz bir piyasaya çıkalım, Behlül ülkeyi terkedecek...









10 Ocak 2010 Pazar

Hoşgeldin Bebeğim... Hoşgeldin Meleğim...

"HELLO WORLD!"
07/01/2010 tarihinde,
saat 09:28 de
3330 gr,
50 cm boyunda,
sağlıklı bir erkek bebek dünyaya geldi.
Adı Hamza Emir oldu.
Şimdilerde anne ve babasının,
bakmaya,
koklamaya,
sevmeye,
vakit geçirmeye
doyamadığı
biricik aşkı...
En kısa zamanda doğum hikayem ve fotoğraflarla tekrar yazıcam... Minik oğlum beni bekliyor...:)

4 Ocak 2010 Pazartesi

07 Ocak 2010 sabahı hastaneye yatıyoruz... Emir' i alıp geliyoruz...

Benim minik prensim artık büyüdü veeee geliyooooooooooorrrrrrr.............
Bayadır karnımın sağından solundan ellerini ayaklarını dayayıp "çıkartın artık beni buradan" diyordu. Annesinin yürüyemez, sağına soluna dönemez oluşu, karnında oluşan ve kaşınmaya başlayan çatlakları onu da rahatsız ediyordu. Sonunda atladı kızağına yola çıktı, son sürat geliyor :)


Bugün doktor teyzeye uğradık kontrol için... Doktor teyzemiz ikinci kez alttan muayene yaptı, son kafa-kilo ölçülerimiz için uzun uzun ultrasonda baktı bize.
"Şuan 38+1 haftalıksın, normal doğum istiyordun ama bu yakışıklının kafası şuan 41 haftalık çıkıyor. Normal doğumu beklersek daha da büyüycek, normal doğum sırasında son anda sezeryana dönebilir, kararı sen ver" dedi...
Biz de biricik teyzemizle düşündük taşındık, plansız sorunlu bir doğum ihtimalindense, planlı bir sezeryan olsun dedik ve "kesilmeyi kabul ediyorum" kağıtlarına imzayı attık...

7 Ocak 2010 Perşembe günü, sabah 8:00 de spinal-epidural sezeryan için hastaneye yatıyoruz...

Bu gelişme ailede genel bir ferahlamaya sebep oldu. Ne zaman olur, nasıl olur, normal doğum korkusu gibi konular birden tarihe karıştı. Klasik hastane-sedye fobisi kaldı sadece.

Minik yaramas oğlumun karnımdaki son 2 günü... Aylar geçti 2 gün geçmez biliyorum. Haydi artık hayırlısı deyip tv dizilerine veriyorum kendimi. Ezeli izledik bu akşam canım kocam ile 2 saat kafadan gitti:)

Yarın anestezi uzmanı ile görüşmek için hastaneye uğrıycam, oradan da çarşıya gideyim biraz ablamla gezeyim diyorum. Çarşamba gününü de evde son hazırlıklarla geçiririm.

Ameliyat sabahı annem, babam, ablam, kocam, kankam dışında akraba milletinden kimseyi görmek istemiyorum etrafımda... Ameliyattan sonra da biraz toparlanınca gelsinler diyorum... Oğlumla biraz alışalım birbirimize, ameliyat kokusunu atalım üzerimizden öyle gelsin "insanoğlu"... İstemiyorum işte, ama biliyorum ki ben istemedikçe bu "insanoğlu" dibimde bitecek herzamanki "zor zaman dostu" ve "işgüzarlık" tavırlarıyla... Oysaki benim zor zaman insanlarım bellidir yani kimse üzerine vazife olmayan şeylere kalkışmasa off germeseler beni en mutlu-stresli günümde... Şimdiden bunu düşünür oldum tööbe tööbe koptum gene... :)

Ha bir de "neden sezeryan oluyorsun neden gününü beklemiyorsun da normal doğum yapmıyosun? Allah yardım eder kafası geçer....." gibi cümleler kurup "La havle vela kuvveteeee... " diye başlayan uzun ve rahatlatıcı cümleyi sarfettirenler var. Bu konuda konuştukça sinirleniyorum artık... Bana riske atmamı istedikleri şeyin ne olduğunu düşünseler şeylerine bakıp birşey diyemezler eminim ama işte konuşmak için düşünmek gerekmiyor malesef. Böylece "düşüncesizce" büsürü laf türüyo ortalıkta mide bulandırıyo. Neyse konuyu kapatıp sakin halime geri dönüyorum...Hatta bir de gülücük :)

Benim minik balığım sağlıklı, sıhhatli, sorunsuz gelsin dünyaya... Emsin, karnı doysun, huzur bulsun başka birşey istemiyorum. Artık o iyi oldukça daha iyi, o kötü oldukça daha kötüyüm bu böyle biline... "Daha" sı yok işte...

Böyle bir akşamda, en samimi duygularla yazdım, içimden ne geldiyse, sansürlemeden, itip kakmadan... Yarın ne getirir, ne götürür bilinmez!...

Sağlıcakla...