2 Şubat 2010 Salı

Doğum Hikayem

Sonunda videodan resimleri "capture"layıp tamamlayabildim doğum hikayemi... Yazmak anlatmak o kadar zor oldu ki, daha önce birşeyi anlatırken hiç bu kadar zorlanmamıştım. Yaşananlar, hissedilenler mucize gibi... İnsanın hafızasına sığmayacak kadar çok. Okumak yorucu olacak ama ben yine tarihe not düşmek adına yazıyorum...

İşte Doğum Hikayem : Hamza Emir
Doktorum oğlumun kafasının 3-4 hafta ileride olduğunu, normal doğum deneyebileceğimizi, ancak doğum şeklinin sonradan sezeryana dönebileceğini söylemesi üzerine son kontrol gününde (4 Ocak) yanımda olan ablamla sezeryanda karar kıldık ve ameliyat tarihini 7 Ocak olarak netleştirdik.

Hastaneden çıktığımda garip bir rahatlık duyuyordum. Normal doğumun heran başlayabileceği korkusu, çekeceğim sancılar, endişeler herşey bitti kafamda... Çevremdeki tüm arkadaşlarım sezeryan olmuştu ve çok memnunlardı. Bu yüzden sezeryandan korkmuyordum. Babam durumun netleşmesinden dolayı rahatladı, eşim sonunda oğluna kavuşmasına çok az kaldığı için mutlu oldu, annem ise ameliyat haberini alınca birden rengi attı, hiç konuşmadan baktı bir süre... Annemin o zaman anlayamadığım tepkisini şimdi anlıyorum...

Sezeryan gününe kadar ablam ve annemle son hazırlıklarımı tamamladık, eksiklerim için alışveriş yaptık, hastane dönüşü için evimi hazırladık. Ameliyattan önceki akşam karmakarışık duygularla doluydum. Hamileliğimin biteceği için buruk, oğluma kavuşacağım için mutlu ve sabırsız, şişlerimin ineceği ve hafifleyeceğim için de memnundum. Nasıl bir anne olacaktım, minnacık bir bebekle nasıl başa çıkacaktım? Sorular sorular...

Sabah erkenden kalktık. 7 de yola çıktık. Eşim annem ve ben... Hastanede yatış işlemlerini yapıp, önceden hazırlanan suit odaya çıktık. Odanın bir duvarı tamamen camdı ve manzara işyerime bakıyordu :) Oğlun buraya müdür olsun esprileri ile odada neşe içinde beklemeye başladık. Ablam yeğenlerimin okul ve hastalık durumlarından dolayı bizimle gelemedi ama neyseki tam ameliyata girerken yetişti. Ablamın tam zamanında orada olması benim için çok önemliydi. Bir de hergün dostu İlknur vardı sabahın köründe odada... Oğlumun ebesi İlknur... :)

Hemşireler ve doktorlar odaya girip bilgi vermeye başladılar. Ameliyat 8 olarak planlanmıştı ancak anestezi uzmanı profesör gelmediği için onu beklemeye başladık. O mavi önlüğü giydim, beremi taktım ve yatakta, gelip beni götürmelerini beklemeye başladım. Gülüp, espriler yaparak iyi olduğumu göstermeye, ailemin benim için üzülmesine engel olmaya çalışıyordum. Aslında korkuyordum ama korkunun ecele çaresi yoktu!

Hemşireler ve doktorlar o kadar güleryüzlü, o kadar kibar ve ilgiliydi ki, psikolojim üzerinde etkileri kesinlikle olumlu yönde oldu... Her hastaneye gitmeyen, her doktora bi kulp bulan şımarık ben, kendimi şanslı hissediyordum!

Genç, çevik bir görevli geldi hızla odaya, hadi gidiyoruz dedi birisi, kim hatırlamıyorum. Buruldum. Asansöre kadar tepemde eşim, annem, ablam, babam, herkes... El salladım. Asansörde görevlilerle yalnızdım. Artık zamanı gelmişti. Soğuk ameliyathane, ışıklar, ne olacak korkusu acı bi şekilde bindi üzerime... Ezildim...

Ameliyathanede doktorum beni bekliyordu. Diğer doktolara beni tanıştırırken, "Son derece pozitif, bize sonsuz güvenen biri" olarak tanımladı beni. Söyledikleri doğruydu. İçim son derece rahattı ama korku bitmiyordu...

Combine spinal epidural olacaktı anestezi şeklim. Bu yüzden yan yatırdılar beni. Nerelerimin açıldığı, göründüğü, kimin neremi ellediği çok önemli değildi o an. Prof. ve doktor anestezi için sırtımla uğraşmaya başladılar. Ödemden dolayı bi hayli zorlandılar. Sayısını hatırlamıyorum ama 4-5 tane iğne yaptılar sırttan, acısını unutamayacağım... Son iğnede o meşhur "ılık bişey aktı" hissini yaşadım. Isınmıştım. Anestezi işi bitmişti. Rahatladım. Tekrar sırt üstü yattım. Önüme yüksek bir engel koydular. Yeşil örtüler örttüler, ağzımda oksijen maskesi, kolumda sürekli şişip inen tansiyon aleti ve kalp seslerim eşliğinde kendimi bıraktım ve ameliyat başladı.

Kesildiğimi, derilerimin çekiştirildiğini hissediyordum ama hiç acı duymuyordum. Anestezi doktorum, binlerce kez minnettarım kendisine, başucumdan hiç ayrılmadı. Elimi tuttu, yüzümü okşadı ameliyat boyunca. Doktorlar beni konuşturmak için sürekli sorup, bişeyler anlatıyorlardı. Herkes güleryüzüyle, neşesiyle içimi rahatlatıyordu. Oğlumun çıkmasına az kalmıştı. Bir hemşire elinde havlu ile bebeğimi sarmak için bekliyordu. Biri elinde kamera -sonradan öğrendim ki çekim yapması için eşim vermiş- sürekli etrafı çekiyordu. Çocuk doktoru muayene için oğlumu bekliyordu. "Saate bak, bu saati hayatın boyunca unutamayacaksın" dedi doktor. Tam karşımda duvardaki saate baktım. Tam dokuz buçuktu saat. "Hazır ol, şimdi oğlunun sesini duyacaksın" dedi anestezi doktorum. O arada kısa bir ağlama sesi geldi. "Duydun mu bak bu senin oğlun" dedi. Ben ağlamaya başlamıştım, konuşmak bitmişti. Bebeğimi hemen temizleyip yanıma getirdiler. Kokladım onu, yüzüne bakakalmıştım. Öp dedi doktor. Öptüm... Gene öptüm... Minnacık, nokta kadarken usg de görüp, "işte bu benim güçlü oğlum... mücadeleci oğlum" diye hissetmiştim. Tanımıştım onu. Koklarken yine aynı hisler... "Evet işte benim oğlum, bembeyaz, minnacık, ama güçlü, dayanıklı, mücadeleci. Başardı." Ne kadar şükretsem azdı.
Daha sayfalarca yazsam da anlatmakta eksik kalacak hisler...

İşte oğlumun ilk nefes alışı, dünyaya ilk merhabası, annesinden ilk ayrılışı... İşte bebeğim... Temiz, masum, güzel meleğim...