19 Kasım 2010 Cuma
13 Kasım 2010 Cumartesi
Oğlumun artık bir karyolası olsun dedim... Çok mu şey istedim...
Soğukların gelmesiyle sık sık hasta olması ve oğlumun durmak bilmeyen gece dönmeleri yuvarlanmaları yüzünden, büyüyünce en iyisini alırım diye düşünüp ertelediğim karyola+dolap takımını aldım. Bu markanın merkez mağazasından...Yani buradan : Belis
Ancak takımı alalı 1 ay olmasına rağmen hala gelmedi. Üstelik parası ödendi. Üstelik bayram önü kesin gelecek diye söz verdikleri gün, şirketten izin alıp, yığınla işimi bıraktım. Evde beklemeye başladım, ha geldi ha gelcek derken, telefon edip ürünün EKSİK olduğunu bildirdiler.
Üstelik bir gece önce odadaki herşeyi salona yığmıştım. Üstelik izin aldığım gün aksayan işlerimi bitirmek için bugün fazla mesai yaptım. Üstelik 3 gün sonra bayram ve ev HANGAR gibi.
Tır şeklindeki karyolanın sevinci, yeni eşyaların hevesi hepsi kursağımda kaldı. Şuanda da hiç gözümde değil.
Şeytan diyor ............ ............... ................ ................................................... ................. .................. .............................. ........ ........ yap.
Bir akıl verin, içimdeki sesi dinlemeli miyim?
10 Kasım 2010 Çarşamba
Adam Olacak ŞOMİNİK !
Dedesine göre "Adam olacak çocuk" benim oğlum. Zamanının çoğunu dedesi ve anneannesi ile geçiriyor ama hayatından çok memnun. Evde hiç eksilmeyen kuzen sesleri, şefkat yumağı dede, hamarat ve imtinalı anneanne, eğlenceli teyze ile bizi hiç aramıyor. Anneme göre çok şanslı bir çocuk. O kadar çok seviliyor, o kadar güzel bakılıyor ki bazı günler hiç aramadan eve dönüyorum. Dedesi de anneannesi de onunla olmaktan çok mutlular. Benim işleri zorlaştırmayan oğlum sanki annesinin huyunu bilircesine aklıbaşında ve sakin... Uyku saatleri hariç tabii ki:)
Benim sevgi kelebeği oğluma duygularımı, içimdekileri, hayatıma kattıklarını anlatacak dağarcığım yok. Şuraya 2 cümle not düşsem mutlu oluyorum. Zaten konu oğlum olunca her durumda mutlu oluyorum.... Onun dışında hayat zaten çok gri...
28 Eylül 2010 Salı
Ve Sonunda Geldi! İlk Göz Ağrımız, "İlk Süt Dişimiz"
20 Eylül 2010 Pazartesi
Büyük büyüüüük olsun Emiiiiiiiirrrrrr!!!!!!!!:)
Gündüzleri kucakta gezmekten tamamen terfi ettik. Yerde özgürlüğümüzü ilan ettik. Odadan odaya fıldır fıldır emekliyoruz. Ben veya babası veya anneannesi veya diğer herhangi biri de peşinden. Ailecek emekliyoruz. Aşk böceğim yürüdüğünde neler olacak meraklar içindeyim! :)
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Emir neler neler yapıyor?
- Hamza Emir 6,5 aylık ve ;
Artık rondosuz, rende ile katı gıdaları yiyebiliyor.
Ellerini çok rahat kullanıyor. Nesneleri bir elinden diğerine rahatlıkla geçiriyor.
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Canım oğlum... Senin yerine ben hasta olayım... :(
4 Haziran 2010 Cuma
Lolipopum 5. ayını dolduruyor
Sevmeye doyamadığım tospaamı teyzesi başta olmak üzere tüm aile hatta komşular bile yiye yiye bitiremiyor.
O kadar hızlı geçiyor ki zaman, olan biteni nasıl kaydetsem nasıl anlatsam diye düşünüp duruyorum. En kötüsü de hiç birşey yapamıyorum. Ve oğlum gözlerimin önünde günden güne birşeyler öğrenirken ben işten eve evden işe koşturmanın, iş yerindeki stresin altında eziliyorum.
Meleğim, herşey senin için olmasa hiç birşey yapmazdım. Sadece seni yaşardım....
Çünkü sen bana kafisin... Senin varlığın benim miladım...
13 Nisan 2010 Salı
ŞOMİNİK!...
Yani benim oğlum :) Yani çok minik :)
Geçen hafta 3. ayımız bitti. Bahar geliyor, şominiğim de baharda coşan çiçekler, yerden fışkıran otlar, yabani dikenler gibi kendini farketmeye, keşfetmeye başlıyor. Havaya, karaya, suya düşen cemreler gibi hayatımıza düşüyor her yeni hareketi. Dışarıda güneş pırıldadıkça içimiz coşar ya hani her uzun kışın ardından, bir de Emir coşturuyo bizleri gülerken, "agu gu gu" derken, kafasını dik tutmak için ileri geri sallarken...
İşte bööyle bütün aile coşa coşa giriyoruz yaza :)
Dün dr kontolümüz vardı. Hemen geriye dönük yazayım:
Hastane Çıkışı : 3030 gr 50 cm 37 cm kafa
1. ay sonunda : 4040 gr 56 cm 38,5 cm kafa
2. ay sonunda : 5040 gr 56 cm 40 cm kafa
3. ay sonunda : 6100 gr 62 cm 43 cm kafa
Dr un da dediği gibi son derece iyi giden bir tablo var kocaman kafamız bir de :D
Canım oğlum, şominiğim, smileyim :D
2 Şubat 2010 Salı
Doğum Hikayem
İşte Doğum Hikayem : Hamza Emir
Doktorum oğlumun kafasının 3-4 hafta ileride olduğunu, normal doğum deneyebileceğimizi, ancak doğum şeklinin sonradan sezeryana dönebileceğini söylemesi üzerine son kontrol gününde (4 Ocak) yanımda olan ablamla sezeryanda karar kıldık ve ameliyat tarihini 7 Ocak olarak netleştirdik.
Combine spinal epidural olacaktı anestezi şeklim. Bu yüzden yan yatırdılar beni. Nerelerimin açıldığı, göründüğü, kimin neremi ellediği çok önemli değildi o an. Prof. ve doktor anestezi için sırtımla uğraşmaya başladılar. Ödemden dolayı bi hayli zorlandılar. Sayısını hatırlamıyorum ama 4-5 tane iğne yaptılar sırttan, acısını unutamayacağım... Son iğnede o meşhur "ılık bişey aktı" hissini yaşadım. Isınmıştım. Anestezi işi bitmişti. Rahatladım. Tekrar sırt üstü yattım. Önüme yüksek bir engel koydular. Yeşil örtüler örttüler, ağzımda oksijen maskesi, kolumda sürekli şişip inen tansiyon aleti ve kalp seslerim eşliğinde kendimi bıraktım ve ameliyat başladı.
Kesildiğimi, derilerimin çekiştirildiğini hissediyordum ama hiç acı duymuyordum. Anestezi doktorum, binlerce kez minnettarım kendisine, başucumdan hiç ayrılmadı. Elimi tuttu, yüzümü okşadı ameliyat boyunca. Doktorlar beni konuşturmak için sürekli sorup, bişeyler anlatıyorlardı. Herkes güleryüzüyle, neşesiyle içimi rahatlatıyordu. Oğlumun çıkmasına az kalmıştı. Bir hemşire elinde havlu ile bebeğimi sarmak için bekliyordu. Biri elinde kamera -sonradan öğrendim ki çekim yapması için eşim vermiş- sürekli etrafı çekiyordu. Çocuk doktoru muayene için oğlumu bekliyordu. "Saate bak, bu saati hayatın boyunca unutamayacaksın" dedi doktor. Tam karşımda duvardaki saate baktım. Tam dokuz buçuktu saat. "Hazır ol, şimdi oğlunun sesini duyacaksın" dedi anestezi doktorum. O arada kısa bir ağlama sesi geldi. "Duydun mu bak bu senin oğlun" dedi. Ben ağlamaya başlamıştım, konuşmak bitmişti. Bebeğimi hemen temizleyip yanıma getirdiler. Kokladım onu, yüzüne bakakalmıştım. Öp dedi doktor. Öptüm... Gene öptüm... Minnacık, nokta kadarken usg de görüp, "işte bu benim güçlü oğlum... mücadeleci oğlum" diye hissetmiştim. Tanımıştım onu. Koklarken yine aynı hisler... "Evet işte benim oğlum, bembeyaz, minnacık, ama güçlü, dayanıklı, mücadeleci. Başardı." Ne kadar şükretsem azdı.
Daha sayfalarca yazsam da anlatmakta eksik kalacak hisler...
İşte oğlumun ilk nefes alışı, dünyaya ilk merhabası, annesinden ilk ayrılışı... İşte bebeğim... Temiz, masum, güzel meleğim...
23 Ocak 2010 Cumartesi
"Tıp" deyip annesinin burnundan düşmüş minik bişey...
Minik meleğimden bahsedeyim... Dünyanın GERÇEKTEN AMA GERÇEKTEN EN KIYMETLİ şeyi... Hani derlerdi de inanmazdım denir ya o cümleden sık sık kuruyorum bu günlerde. Mesela :
"Lohusalık" derlerdi de inanmazdım..
"Geceleri hiç uyumasan bile sana hiç zor gelmiycek" derlerdi de inanmazdım.
"Onu ilk kucağına aldığında dünya duracak" derlerdi de inanmazdım...
"İlk emzirdiğim anı asla unutamam" derlerdi de inanmazdım...
"Evlilik eskisi gibi olmaz" derlerdi de inanmazdım...
"Bebeğimin topuğundan kan alan görevliyi öldürmek istedim" derlerdi de inanmazdım...
Bunun gibi büsürü "duy da inanma" türünden şeyi yaşadım vay be dedim hakkaten doğruymuş!!!
Miniğimle birbirimize her geçen gün daha da alışıyoruz. Tek sıkıntım etkilerime tepki vermiyor olması. Gülme, ağlama, yatma, kalkma eylemleri tamamen kendi insiyatifinde... Daha doğrusu benden tamamen kopuk...
Beni tanıyor ve hissediyor olduğu gerçeğini bilmesem depresyonum arşa çıkar heralde...
Her yeni annenin yaşadığı, emzirme, alt alma, gaz çıkarma, uyutma gibi temel eylemlerle geçiyor günlerimiz... Tabi bu söylediklerim çoook uzun zamanlar alıyor... Öyle ki geceleri saatlece emzik yerine koyuluyorum. Çoğunlukla altını alırken işiyor veya kakasını yapıyor, böylece komple soyunup giyiniyoruz. Bunlar gerçekten gülme sebebim oluyor. Meleğime methiyeler dizerek yapıyorum hepsini... Sonuçta anneye yavrusu bişey görünürmüş... Oğlum da benim için dünyanın en tatlı en güzel varlığı...
Şimdilik bu kadar. Lohusalık sıkıntılarım, doğum maceralarım ve diğer herşeyden ayrı ayrı bahsedicem...
10 Ocak 2010 Pazar
Hoşgeldin Bebeğim... Hoşgeldin Meleğim...
4 Ocak 2010 Pazartesi
07 Ocak 2010 sabahı hastaneye yatıyoruz... Emir' i alıp geliyoruz...
Bayadır karnımın sağından solundan ellerini ayaklarını dayayıp "çıkartın artık beni buradan" diyordu. Annesinin yürüyemez, sağına soluna dönemez oluşu, karnında oluşan ve kaşınmaya başlayan çatlakları onu da rahatsız ediyordu. Sonunda atladı kızağına yola çıktı, son sürat geliyor :)
Bugün doktor teyzeye uğradık kontrol için... Doktor teyzemiz ikinci kez alttan muayene yaptı, son kafa-kilo ölçülerimiz için uzun uzun ultrasonda baktı bize.
"Şuan 38+1 haftalıksın, normal doğum istiyordun ama bu yakışıklının kafası şuan 41 haftalık çıkıyor. Normal doğumu beklersek daha da büyüycek, normal doğum sırasında son anda sezeryana dönebilir, kararı sen ver" dedi...
Biz de biricik teyzemizle düşündük taşındık, plansız sorunlu bir doğum ihtimalindense, planlı bir sezeryan olsun dedik ve "kesilmeyi kabul ediyorum" kağıtlarına imzayı attık...
7 Ocak 2010 Perşembe günü, sabah 8:00 de spinal-epidural sezeryan için hastaneye yatıyoruz...
Bu gelişme ailede genel bir ferahlamaya sebep oldu. Ne zaman olur, nasıl olur, normal doğum korkusu gibi konular birden tarihe karıştı. Klasik hastane-sedye fobisi kaldı sadece.
Minik yaramas oğlumun karnımdaki son 2 günü... Aylar geçti 2 gün geçmez biliyorum. Haydi artık hayırlısı deyip tv dizilerine veriyorum kendimi. Ezeli izledik bu akşam canım kocam ile 2 saat kafadan gitti:)
Yarın anestezi uzmanı ile görüşmek için hastaneye uğrıycam, oradan da çarşıya gideyim biraz ablamla gezeyim diyorum. Çarşamba gününü de evde son hazırlıklarla geçiririm.
Ameliyat sabahı annem, babam, ablam, kocam, kankam dışında akraba milletinden kimseyi görmek istemiyorum etrafımda... Ameliyattan sonra da biraz toparlanınca gelsinler diyorum... Oğlumla biraz alışalım birbirimize, ameliyat kokusunu atalım üzerimizden öyle gelsin "insanoğlu"... İstemiyorum işte, ama biliyorum ki ben istemedikçe bu "insanoğlu" dibimde bitecek herzamanki "zor zaman dostu" ve "işgüzarlık" tavırlarıyla... Oysaki benim zor zaman insanlarım bellidir yani kimse üzerine vazife olmayan şeylere kalkışmasa off germeseler beni en mutlu-stresli günümde... Şimdiden bunu düşünür oldum tööbe tööbe koptum gene... :)
Ha bir de "neden sezeryan oluyorsun neden gününü beklemiyorsun da normal doğum yapmıyosun? Allah yardım eder kafası geçer....." gibi cümleler kurup "La havle vela kuvveteeee... " diye başlayan uzun ve rahatlatıcı cümleyi sarfettirenler var. Bu konuda konuştukça sinirleniyorum artık... Bana riske atmamı istedikleri şeyin ne olduğunu düşünseler şeylerine bakıp birşey diyemezler eminim ama işte konuşmak için düşünmek gerekmiyor malesef. Böylece "düşüncesizce" büsürü laf türüyo ortalıkta mide bulandırıyo. Neyse konuyu kapatıp sakin halime geri dönüyorum...Hatta bir de gülücük :)
Benim minik balığım sağlıklı, sıhhatli, sorunsuz gelsin dünyaya... Emsin, karnı doysun, huzur bulsun başka birşey istemiyorum. Artık o iyi oldukça daha iyi, o kötü oldukça daha kötüyüm bu böyle biline... "Daha" sı yok işte...
Böyle bir akşamda, en samimi duygularla yazdım, içimden ne geldiyse, sansürlemeden, itip kakmadan... Yarın ne getirir, ne götürür bilinmez!...
Sağlıcakla...