30 Aralık 2009 Çarşamba

2009 un son günlerinde oğlumu beklediğim son günler...

Emirimi bekliyorum. Resimdeki küçük kız gibi, sadece bekliyorum. Sonrasına veya esnasına ait çok fazla fikrim olmadan... Elimde oyuncak yaptığım bilgisayarım, hergün çizdirdiğim takvimimle...
Duygularım tarifi imkansız bir hal aldı. Doğuma dair belirsizlik, korkular, endişeler, heyecan, oğlumun yüzünün hayaliyle geçen uykusuz geceler, nasıl olur da iyi bir anne olurum soru işaretinin beynimde kapladığı ve başka düşüncelere izin vermediği zamanlar...
Herşey birbirine girmiş durumda.

Bugün 30 Aralık.... 2009 oğlumun geleceği heyecanı ile dolu dolu geçti, 2010 da oğlumun gelmesiyle taçlanacak. Bu nedenle hiç arkama bakmadan bekliyorum 2010 u. Çünkü yapacak çok şey var, öğrenecek, öğretecek, ders alacak, mücadele edecek...Yapmam gereken bu kadar çok şey varken, tabii ki arkama bakamıyorum. Önüme daha dik, daha net, daha kararlı nasıl bakarım sürekli bunu düşünüyorum. Anne olmanın nasıl bir sorumluluk, nasıl zor bir meslek olduğunu biliyorum annemden. O, fedakarlığı, vericiliği, sevgisi, ilgisi, pamuk kalbi ile kocaman 2 kızına annelik, 2 torununa ananelik yaparken görüyorum neler yaşadığını. Yorgunluğun, bitkinliğin, hayatın altında ezilirken annelik duygularının onu nasıl coşturduğunu her saniye seyrediyorum.
Annemin küçük, hoppa, sivri dilli, bencil kızı Tuğba olmaktan çıkıp başka sıfatlara bürünmek gerekecek bu sene. Ama "annesinin istediği her işin üstesinden gelebilecek kadar güçlü kızı Tuğba" elinden gelen herşeyi yapacak eminim. Yeni bir yıla girerken verebileceğim en büyük söz bu olsa gerek.

Minik balığımı beklerken, belki son postlarımdan biri bu... Aslında yazmak isteyip de yazamadığım daha birçok şey vardı. Hamileliğime nasıl doyamadıysam, burada anlatmakta da o kadar eksik kaldım. Canım oğlumun karnımdaki hareketlerini nasıl özliyeceksem, keşke daha çok not düşseydim de hiç unutmasaydım diye o kadar çok pişmanlık duyacağım. Oğlumu kollarıma aldıktan sonra burada yazmaya devam eder miyim bilmiyorum :S

USG fotolarına bakmaya doyamadığım oğlumun yüzünü görmek, sağlıklı olduğunu duymak için sabırsızlanıyorum.
Bir yandan da Rabbime dua ediyorum, içimdeki kıpırdayışlarını tekmelerini unutturmasın bana...

26 Aralık 2009 Cumartesi

38.Hafta... Ben bir SEVGİ KELEBEĞİYİM... Ben bir GÜLEN SURATIM...

Yazıma nasıl nereden başlasam bilmiyorum. İçim içime sığmıyor. Nedeni için maddeler halinde liste yapamayacağım. Bugün doktor kontrolümüz vardı diyim kısaca, anlayın...:)

Şimdi gelelim detaylara :)
Doktor hanım çok uğraştı oğlumun yüzünü gösterebilmek için, ellerini yüzüne kapatmış çekmiyordu veled. Doktorumuz karnımda ufak bir deprem hissi yaratıp kısa bir video görüntüsü yakaladı. Birkaç kare aldım videodan, ekliyorum...

Canım oğlumu gördüm ya... Gene hayat durdu. Gene şen kahkahalar ata ata çıktım hastaneden. İçim taştı taştı... Her yanı içimin mutluluğu kapladı...
Güzel oğlum benim, annesinin melek oğlu, minik balığı... :) Ah bu yüzüm gülmesin de ne yapsın? İşte bu yüzden "sevgi kelebeği" oldum bugün...

Şimdi biraz muayene sonuçlarından bahsedeyim. Doktoruma geçen hafta içi bir akşam ve gece boyunca süren, sıklaşmayan ve şiddetlenmeyen kesik kesik gelip giden ve sabahleyin kaybolan karın ağrımdan bahsettim. "Doğuma hazırlık sancıları olabilir, pelvik muayene yapalım bi bakalım açılma var mı" dedi. Muayene sonrasında rahim duvarının incelmiş olduğunu ancak hiç açılma olmadığını söyledi. Bundan sonra yine bu ağrıya benzer doğum ağrıları olabilirmiş. Hazırlıklı olmam gerekiyormuş !!!

Perşembe günü NST için çağırdı, o gün için bazı kan testleri istedi, 4 Ocak a son bir kontrol için gün verdi... Oğlum 3150 gr olmuş. Kafası yine biraz önde, 39 haftalık falan çıkıyor. Doktor ellerimdeki şişliklerden hoşlanmıyor hiç. Son zamanlarda çok daha artarmış. Anne için sıkıntı olurmuş. Bu yüzden "Yılbaşından sonra bebeği alalım artık" dedi. Doktorum gayet sezeryancı gördüğünüz gibi. Ben "korkuyorum ama normal doğum istiyorum" diyince, normal için ısrar edersem suni sancı ile normal doğum için uğraşacağını bu şekilde normal doğum yapabileceğimi, yolunda gitmezse yine sezeryan ile bebeği alacağını söyledi. Tabi o haftaya kadar sancılanırsan normal doğum olabilirmiş. Karar bana ait...
Suni sancı ile "ZORAKİ NORMAL DOĞUM" yapmak bana korkunç geliyor. Onun yerine planlı bir sezeryan daha cazip geliyor. Tabi en cazip olanı normal yollarla başlayan "NORMAL DOĞUM"... Bu doğum mevzusu kafamda baya netleşmiş durumda. En azından ne olursa ne olur ihtimallerini biliyorum. İşte bu yüzden de "ben bir gülen suratım..." Karamsar düşüncelerim yok. Sezeryan olursa dikişim olur, normal olursa sancım olur korkusu çekmiyorum. Her durumda zor, kolay değil... Artık kısmet neyse o olacak. İlla şu olsun diye tutturmıycam. Bekliycem ve görücem.
Hasılı kelaaaaam :)
Evde kocamla iki kişilik bir aile olarak geçireceğimiz son hafta...
Ve artık yolun sonu görünüyor... Ben bugün bir sevgi kelebeğiyim :) Kanatlarımı sevgi ile çırpmak için çok büyük nedenlerim var...

22 Aralık 2009 Salı

Oğluşuma aldığım matrac badies :)

e-bebek.com 'dan alışveriş yaparken gözüme çarpan badilerden iki tanesini sepete atı atı vermiştim :) İki badicik insanı bu kadar sevindirir mi kapıya gelince yaaa... Sanki leylekler getirdi, sanki bedava, sanki el emeği göz nuru, bulunmayan hint keneviri...

Biri oğlumun soyağacını gösteriyor :)
Diğeri de bebişim doktor önlüğüne aşina olsun diye:) Nasıl başlarsa öyle gidermiş :) Hemşirelere tembihliycem, ilk bu badiyi giydirsinler :))) Göbeği düşünce de tıp fakültesi bahçesine gömcem:) Bahçıvan oluyomuş :P

21 Aralık 2009 Pazartesi

Bebek şekerlerimiz seri üretim ile sunuma hazır...

Dün akşam bebek şekerlerimin fikir anası olan ve aylar öncesinden "Eminönüne gideriz, şeker malzemelerini alırız, tüller kurdelalar şekerler alırız, bi akşam oturup yaparız" diye konuşup durduğumuz arkadaşım ve kocası bizdeydi. Birkaç aydır yapılmayı bekleyen malzemeler ile bebek şekerlerimizi yapmak ve endamımı(!) görmek için :)

İki meraklı kafa ve bu iki kafanın kocalarından bir ekip kurduk. Oturduk masa başına, görev dağılımını yaptık ve büyük bir azimle çalışmaya başladık. Bizdeki ekip ruhu görenin gözlerini yaşartacak cinstendi. Eller işliyor, çeneler ellere eşlik ediyor, TV de "Ezel" dizisi... Bitmeden kalkmak yok...

İşte ekibimiz :) Ben her zamanki gibi kamera arkası :)


Taze olsun diye yeni aldığım, devekuşu kıvamında şekerlerin biberonlara koyulması...


Sonra, erkeklerin kendilerini ateşe atarak üstlendikleri,
magnetlerin biberonlara yapıştırılması işi...
Şekerlerimiz magnetli :) Üstelik tüllü :) Üstelik silikonlu :)

Hem iş yaparız hem yorum...
İsyan değil bu, bir kabulleniş :)


Canım arkadaşım maharetli elleriyle, kullanmaktan bıkmadığı zekasıyla işe yön veriyor...
Hep beraber hesaplıyoruz :
(60*80)+15+10+5+15+....+10= ?!??!?!?!?!?!??!?!?!



Son olarak nazar boncuklarının ben tarafından tüllere tutturulması...

İşte sonuç :


20 Aralık 2009 Pazar

37.Haftanın başı ve doktor kontrolümüz...

En son doktor kontrolümüzün üzerinden 12 gün geçti ve dün canım kocamla oğlumuzu görmeye gittik. 2800 gr civarında olmuş, kilosu gelişimi normal dedi doktor. Yalnız kafamız hala biraz ileride gidiyor. Bu yüzden de doktor yine gülümseyerek "Sezeryana doğru gidiyoruz" dedi. Ben hala garip bir şekilde normal doğum olacağına inanıyorum. Her ne kadar korksam da...

İlk kez NST ye girdik. 20 dk oğluşumun kalp atışları eşliğinde korkunç bel ağrısı ve nefes darlığı çekerek NST seansımızı tamamladık ve bebeğimin hareketlerinde sorun olmadığını gördük. İçimiz rahatladı :) Bir hafta sonra tekrar görüşmek üzere doktorumuzla vedalaştık.

Annemler burada, onlarla günler daha hızlı geçiyor. Bu hafta da çabucak geçicek biliyorum.... Sonra 2-3 hafta gibi kısacık bir zaman kalacak. Oğluma kavuşmama az kaldı. Heyecanım doruklarda... Kokusunu duyup, yumuşak tenine dokunmak için sabırsızlanıyorum.

Canım oğlum, sağlıkla, sıhhatle, huzurla, bereketle gel aramıza... Seni çok seviyorum...

16 Aralık 2009 Çarşamba

Evde geçen alışverişli günler...

Evde geçen kaçıncı günüm bilmiyorum. Doğuma sayısal olarak 30 gün kalmış olsa da, içimden bir ses o kadar vaktim olmadığını söylüyor. Zira artık uyumak, yürümek, yatmak, yatakta sağa sola dönmek, eğilmek, giyinmek, soyunmak gibi her hareket neredeyse işkence halini aldı.

Ellerim, ayaklarım, burnum, dudaklarım şiş...

Karnımdaki çatlaklar acımaya ve büyümeye başladı. Oğlumun yaptığı baskı karnımı öyle geriyor ki yağlamak sadece kısa süreli rahatlık sağlıyor o kadar. Artık çatlaklarımıza alıştık, çok da takılmıyoruz.

Beni asıl korkutan, 2-3 gündür ciğerlerimdeki patlıycakmış hissi. Yatarken hatta bazen de ayakta, yürürken öylesine daralıyorum ki, nefes alamıycam ölcem sanıyorum. Panik atak mı geliştirdim naptım:( Geceleri yatmamak için elimden geleni yapıyorum ama canım kocam o kadar yorgun geliyor ki, yatıp uyumak için sabırsızlanıyor. Çoğu zaman onu uyutup kalkıyorum...

Tabi bütün bu "son ay şikayetleri" devam ederken, evden dışarı çıkamama durumu da üstüme çökünce napıyoruuuuuuuuuuum? İnternetten bolbol alışveriş yapıyorum. Hepsiburada.com, gittigidiyor.com, e-bebek.com, bebefix.com dolaşıp duruyorum. Kredi kartım sıfırın altında buz tutmuş durumda :) Ama ben yıkılmadım, dişimi tırnağıma takmış, alışveriş yapmaya devam ediyorum...

Dün gittigidiyor.com dan verdiğim sipariş bugün erkenden geldi :) Portatif bebek hamağı...
0-12 kg bebekler için, katlanıp taşınabilen farklı renk seçenekleri olan kullanışlı bir hamak.
Tavsiye ettim gitti :)
Hastane çantam için bazı eksiklerimi de e-bebek.com dan sipariş verdim, bekliyorum. Nasılsa evdeyim kargocu kardeş. Bozuk paraları hazırladım. Öğren evin yolunu ;
Aman geç kalma erken geeeeeeeel,
Sakın geç kalma erken geeeeel....
La la lay lay la lay lay laaaaaaaayyyyyyyyyy...
Tiri lay lay la lay lay looooooooommmmmmmmmmmmmm.............

14 Aralık 2009 Pazartesi

36.Hafta...İki fotoğraf arasındaki farkı bulabilecek misiniz?

Bakalım kasten boyutlarını küçülterek upload ettiğim aşağıdaki 2 resim arasındaki farkı bulabilecek misiniz?

İlk fotoğraf http://elmasekeri.blogspot.com 'dan alıntıdır.

İkinci fotoğraf ise tamamen orjinal olup günlük çekilmiştir. Tazedir...

Doktor civanım bu şişlikler ne zaman iner...
Yar bana bir eğlence, kıpırdamayan parmaklarımla donumu dahi çekemezken diğer işlerimi nasıl halledicem...
Gülüyorum, öyleyse varım...
:)

11 Aralık 2009 Cuma

Çatır çatır çatladım...

Ne kıskançlıktan, ne meraktan ne başka birşeyden... Benim minik civcivim içeride büyüdü büyüdü ve annesinin güzelim narin cildini(!) kurak topraklara çevirdi...(hüngür foşurt ağlama sesleri)

Oysaki daha beklenen doğum tarihine 1 aydan fazla var... Bu bir ay daha çatlıycam demek oluyor. Minik civcivim de sanki karnımın herhangi bir yerinden çıkmak istermiş gibi sert ve ani hareketler yapıyor.

Daha önce gemlikten aldığımız doğal katkısız zeytinyağı bile, sürekli kullandığım halde onu yumuşatmaya yetmedi. Göbek deliğimden aşağıya doğru gayet postmodern ve sanatsal bir görüntü oluştu.

Zeytinyağını bıraktık, şimdi de bebe yağı ile okşuyoruz meleği... Konuşa konuşa, şarkılar söyleye söyleye vıcık vıcık oluyoruz.
En kötüsü de kocamın bu "çatlama" mevzusuna benden fazla üzülmesi:( Lütfen biri bişeyler desin, geçicek desin de ben de kocamı teselli edeyim... :(:(:(

10 Aralık 2009 Perşembe

Doğum Hazırlıkları I

Olası doğum tarihine sadece 5 hafta kalmıştır. Anne adayı artık doğum izninde olduğundan, doğum hazırlıklarına hızla devam etmektedir. Öncelikli işlerinden biri de minik prensinin cici bicilerini yıkayıp ütülemek, çekmecelere yerleştirmektir.
Kış günü kötü kokan havayı ve dışarıda kurutamayacağını düşünerek çamaşırlar için portatif bir çamaşır askısı alır. Dalin çamaşır deterjanı ve yumuşatıcısı ile yıkadığı prensinin bici cicilerini büyük bir keyif ve aşk içinde yeni aldığı askıya asar. Bu ne keyifli bir iştir böyle... O kıyafetleri hem sever, hem öper, hem de şarkılar danslar eşliğinde mandallar. Hatta unutmaz, birkaç kare fotoğraf bile alır :)

Ev artık misss gibi dalin kokmaktadır.
Haydi hep beraber.....:

Saçlarım ipek gibi...
Kokum bebek gibi...
Bütün millet dalinci,
Var mı, dalin gibi !!!...

Vak vak vak...

8 Aralık 2009 Salı

Babasının oğlu geliyor... Hem de sezeryanın ayak sesleri ile...:S

Bu sabah ilk dört ay düzenli takibinde olduğum doktor ile randevum vardı. Canım kocam işte olduğu için ablamla birlikte gittik.

Her zamanki gibi ilgili ve güleryüzlüydü. Ellerimdeki şişlik dikkatini çekti. Yüzüm de ona şiş geldi. (Aslında ben kilodan olduğunu düşünüyorum.) Kan tahlili ve 24 saat idrar toplamamı istedi. Preklampsi midir nedir, o hastalıktan şüphelendi. Bi bakalım içimiz rahat etsin dedi. Bu önemli detayı atlamaması hoşuma gitti.

Bebeğimin kilosunun çok önde olduğunu ve prof. kontrolünde şeker diyeti yaparak kiloyu kontrol altına aldığımdan bahsettim. Ultrasonda bebek kilosu normal çıkınca şeker testine gerek duymadı. Böylece "bu hastane para peşinde" diye bir mantığın olmadığını ıspatlamış oldu. Yoksa gerekli gereksiz şeker testi hatta birçok test de isteyebilirdi.

35. Hafta muayene sonuçları :
  1. Oğlumun kilosu 2512 gram.
  2. Amniyo sıvısı normal seviyede
  3. Kalp atışı, kan akışı, hareketleri normal
  4. Kafa çapı 3 hafta önde. Yani kafasını ölçünce 38 haftalık falan çıkıyor.
  5. Tansiyonum 11-7 yani gayet iyi
  6. Ödem yok
  7. Kilo olayını sormayın ben de unutayım
  8. Kafası aşağıda poposu karnımın sağ tarafındaki o tepede ikamet ediyor. Yani pozisyon normal doğuma uygun.
  9. Ancak kafası iri olduğu için doğum şeklim sezeryana doğru gidiyor. Yine de ilerleyen zamanlardaki muayenelerde netleşecek. Hala normal doğurma ihtimalim var.
  10. 19 Aralıkta kontrol için tekrar gidicez.
  11. Çok zor da olsa oğlumun güzel bir profil fotoğrafını çekti doktor hanım. Bu sefer eminiz ki oğlum babasına benziyor... Her yönüyle babasına çeker inşallah.

Böylece bu doktor ile hamileliğimin son virajına girmiş bulunuyorum. Umarım pişman olmam. Herşey güzel gider, güzel sonuçlanır...

Offffff............Endişeler, endişeler, endişeler... Defolun gidin artık!!!

7 Aralık 2009 Pazartesi

Bir hamile, doktorundan neler bekler?

Hamileliğim boyunca 3 farklı doktora gittim. Aklımda hep bir doktor ile sonuna kadar gitmek vardı ama farklı nedenlerle farklı doktorlarda muayene olma fırsatı buldum.
Gebeliğimin ilk ayından 5. aya kadar takibinde olduğum doktor :

  • Yarın sabah randevum var.
  • Oldukça güleryüzlü, kibar, hanımefendi.
  • Ultrason konusunda kesinlikle kendini geliştirmiş.
  • Sorularımdan veya endişelerimden kaçmıyor. Rahatlıkla aklıma gelen herşeyi danışabiliyorum. Ama yüzde yüz cevaplarından tatmin olmuyorum.
  • Normal doğum konusunda bilmiyorum ama sezeryan konusunda referansları iyi.
  • Özel, ün yapmış bir hastanenin doktoru olduğundan, hem hastane hem doktor gayet büyük çaba ve ilgi gösteriyor.
  • Yarınki muayenemin gidişatına göre doğumu onunla yapıp yapmayacağım netleşecek.
5.aydan itibaren 3 ay, rutin kontrollerim ve detaylı ultrasonlar için gittiğim profesör :

  • En son geçen ay gittim.
  • Güleryüzlülük ve kibarlıktan çok, doğallığı ve neşesi ile dikkat çekiyor. Muayene ve ultrason sırasında espriler yapıyor. Hem neşeleniyor, hem neşelendiriyor. Çok ıvır zıvır detaylara takılmıyor. Ama sorduğum her konuda tatmin edici cevap ve ilgi alaka gösteriyor. Mutlaka rahatlatmadan geçmiyor.
  • Ultrason konusunda zaten uzman. Birsürü fotoğrafla eve geliyorum. Hepsi de birbirinden güzel ve anlamlı.
  • Normal doğumu hep vurguluyor. Normal doğurmam için gereken şartları sağlamamda yardımcı olmaya çalışıyor. Söyle yaparsan normal olur böyle yaparsan normal olmaz gibi.
  • Özel ve ün yapmış aynı hastanenin İstanbul noktasında çalışıyor. Muayeneleri prof olduğu için diğerlerinin 3 katı değerinde. Hastane çok ilgili ama doktor prof. olduğundan aniden doğurmam durumunda yanımda olma sözü veremiyor. "Elini kocam tutsun ben doğum anında gelirim, gelemesem de nöbetçi doktor ile irtibat kurarım" diyor.
  • Sezeryan olmam gerekirse bu doktor ameliyatımı yapsın istiyorum. Normal olursa İstanbula yetişememekten, doktora ulaşamamaktan korkuyorum. Nerede kiminle doğuracağımı bilmemek de doğum stresimi kat kat artırıyor.
Raporlar için gittiğim SSK anlaşmalı özel bir Tıp Merkezinin doktoru :

  • Seneleeeeerdir bu şehirde doktorluk yapıyor tanımayan yok. Rapor almak amacıyla bugün ikinci kez gittim.
  • Konuşkan ve rahat biri. Ama kendi istediği zaman istediği konularda konuşuyor.
  • Ultrason konusunda facia. Bugün heyecanla oğlumu görmeyi bekliyordum, yüzünü görmeyi bırakın, ekrana ne geldiyse onu anlattı. Sanki otobüse binmiş, pencereden gördüklerini anlatıyor.
  • Doğumu onunla yapmayı düşünmediğimden normal doğum veya sezeryan hakkında yoklama gereği duymadım.
  • Senelerce devlet hastanesinde çalıştığından, hasalarını umursamama, kendini bişey sanma durumları var. Randevulu olduğum halde 1-1,5 saat gecikmeli aldılar içeri. Rapor olayım olmasa yıkacaktım başına hastaneyi. Asistanın surat beş karış. Yüzüne bile bakmıyo insanın. Çok lazımdı sanki tipi bana.
  • İyiki benim doktorum değil.

Aslında hamile bir kadının en çok ihtiyaç duyduğu şey, "kepek ekmeği ye, meyve sebze tüket, süt yoğurt...." muhabbetlerinden çok, hamilelik sürecini sakin, içi rahat, huzurla tamamlamaktır. Endişeler kaygılar hat safhaya çıktığında, doktoruna bunu anlatmalı, doktor da mutlaka bu kaygıları giderici cümleler sarfetmeli. Hele son aylarda moral motivasyon çok önemli. Doğum korkusu, gebeliğin en zor şartlarıyla üstüste gelince, insan doktorunu ağlayıp rahatlayacağı bir omuz gibi görmek istiyor. Bir kere doktor doğuma hazırlık, doğum ve sonrası için neler yapılması gerektiği ile ilgili bilgi vermeli, anne adayının endişelerini mutlaka gidermeli. Bir ay bekleyip, doktor randevusu gelip çattığında doktordan, internette hergün okunan birbirinin kopyası bilgileri dinleyip eve gelmek bence çok saçma. Doktorum beni dinlemeli, bana özel olanı anlatmalı. En uyuz olduğum şey de "gebelik hastalık değil, fizyolojik bir olaydır" ve benzeri cümlelerle anne adayının endişelerinin, sorularının boğazına tıkılması. Evet çok hassas olup herşeyi büyütmek iyi değil ama, insan da hergün hamile kalıp çocuk doğurmuyor ki canım!

Doktor civanım, öyle böyle 35 haftalık olduk. Çok iyisiyle çok kötüsünü kıyasladık. Şimdilik idare eder olanda karar kıldık. Yarın idare eder hanıma bir muayene olalım da. Sonra ona göre çizelim yolumuzu.

Bu belirsizlik beni nöldürüyor nuleyyyyynnnnnnnnnnnnnn... Nadam gibi nolun da narayışlardan bitkin düşmeyelim, post da uzamasın. Soora nokuması nişşkence oluyoooooor......

4 Aralık 2009 Cuma

Geldim blogum sana geldim....

Koşarak geldim eski türk filmlerindeki gibi ağır çekimde, tıpkı Hülya Koçyiğit gibi hem de bööle sırıtarak... Bugün işyerinde son günümdü. Akşam 17:57 ye kadar kafamı kaldırmadan, arkama yaslanmadan deli gibi çalıştım. Yarım, tamamlanmamış, beni bekleyen hiç bir iş bırakmadım. İçim çok rahat. Bloguma koşarak geldim bu yüzden. Oh be artık döktürürüm içimde dışımda eteklerimde ne varsa...

Yazcak şey mi yok, dedikodular var, kaynanam var, son hazırlıklarım var, oğlum var ben varım. Son iş olarak pazartesi SSK anlaşmalı doktora gidip rapor almak kaldı. 32. haftadan sonra fazladan 3 hafta çalışmış oldum.Bu da doğumdan sonra 2 ay + 3 hafta evde olucam demek oluyor. Ah bir de oynayasım geldi şimdi :)

29 Kasım 2009 Pazar

34.Hafta... Kurban Bayramı civarında hamileliğim...

  • Herşeyin bir ilki vardır. Dışarı çıkmadan geçen 3. günüm... Hayatımda bir ilk olsa gerek...

  • Üstelik annemlere gelen misafirlerle bile görüşmüyorum. Sebep domuz gribi falan değil. Picamalarımı çıkarmak istememem ve tocaman göbeğimle insanların : "-Ah canımmm baya şişmişsin..." tarzı cümlelerine muhatap olmamak. Bu yüzden gelenlere "-Tuğba dinleniyor" dedirtiyorum.

  • Belimin arkasındaki "kuluç" mudur nedir ona benzeyen, belirli bir bölgede yaşayan ve hiç geçmek bilmeyen ağrı ile yaşamayı öğrendim. Allah jakuziyi icad edenden razı olsun...

  • Önceleri uzun süre ayakta durduğumda başlayan pelvis kemiklerimdeki ağrı, şimdilerde pelvis kemiklerimde ve etrafındaki tüm kaslarda günün her saatinde var. Yatarken bacaklarımı hareket ettirmeme, ayakta iken yürümeme ve ayakta durmama engel oluyor. Korkum, doktorumun bu ağrılar hakkında beni tatmin edici yorum yapmayacak olması.

  • Normal doğum yapan birkaç kişiye bu ağrılardan bahsettim. Herkes bebek aşağıda mı dedi... Bebek nerde bilmiyorum. Gördüm ki herkes doğum öncesi ve sırasındaki tecrubelerini neredeyse unutmuş. Ya da bilinçaltına atmış. Bu yüzden bugün uzun uzun yazıyorum.

  • Toplam aldığım kilo 16 :) Nasıl oldu da 16 oldu anlamadım. Almam gerekenden çok çok fazla. Ama stres mevzusu yapmıyorum. Son viraja girmiş gibi hissediyorum. Alsam alsam 4 daha alırım. 20 ile tamamlarım diye düşünüyorum.

Yazdıklarımı okudum. Hep olumsuz şeyler gibi görünüyor. Aslında bunlar hep geçecek olan benim 9 ay 10 günlük yolculuğuma hareket katan şeyler. Bu ağrı,sızı, git,gel psikolojilerle oyalanıyorum aslında. Meleğim canım bebeğimin gelişini beklerken sabırsızlanmamın bıdı bıdısı :) Biran önce geçsin zaman, oğlumu kollarıma alayım, zaten diğer anneler gibi herşeyi unutucam biliyorum :)

Peeeh, kasık ağrısı da neymiş, fazladan 20 kilo dediğin nedir... Benim minik balığım sağlıklı, huzurlu, neşeli olsun da...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Canım Babaannem... Mekanın Cennet olsun...:(:(:(

Bu sabah telefonun alarmı yerine, çağrı sesi ile uyandık. Babaannem vefat etmiş. Aslında birkaç gündür amcamlar, halam, babamlar hep başında bekliyorlardı. Günler öncesinden "ben gidiyorum" demişti. Önce konuşması kesildi, yemek yemesi, sonra hareketleri, sonra gözleri kapandı dünyaya ama hep nefes alıp verdi. Nefes alması aramızda demekti. İyi olabilir, iyileşebilir demekti. Nefes alması durmuş dün gece. Sabah onu odasında yere uzanmış, özenle bir çarşafa sarılmış gördüm. Nefes almıyor olması ne kötü bi gerçekti. Ağladım sustum hiç bişey değişmedi. Acı bir gerçek...:((
Gün boyu gelen giden, baş sağlığı tebrikleri, yıkama işlemi, cenaze namazı, köye defnetmemiz, yine misafirler, eş dost ve son vazifelerin hakkıyla yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla eve dönmemiz. Geldiğimden beri bulanık bulanık bakıyorum. Sanırım yaşadıklarıma göre kat kat fazla yıpranmışım, gün içinde farketmemişim. Uyuyamayınca bişeyler yazayım buraya dedim.
Artık dünyada anneanne, dede, babaanne kalmadı... Yaşlılar ölüyor, orta yaşlılar yaşlı oluyor, gençler orta yaşlı, bebekler çocuk, çocuklar genç. Hatta bu arada birileri dünyaya merhaba diyor. Çok garip, kabullenmesi akla uydurması çok güç bir döngü.
Canım babaannem, mekanın bu çiçekler gibi renk renk, cennet bahçeleri gibi olsun.
Buraya karamsar bir fotoğraf eklemek istemedim.
Çiçekleri çok severdin. Seni burada çiçeklerle uğurlayayım istedim.
Huzur içinde yat...
Fotoğraf buradan alıntıdır. Eser sahibine teşekkürler...

24 Kasım 2009 Salı

33.Hafta... İşyerinde geçen sayılı günler...

En son ne zaman 10-15 gün çalışmadan geçirdim hatırlamıyorum. Hani hastalık falan hariç böyle evde oturup çıkıp istediğim yere gidebilecek kabiliyette olup da işe gitmediğim zaman dilimi... Sanırım çook uzun zaman önceydi. Hep dışarı dönük bir insan oldum. Okul- İş hayatını seven, anlamlı anlamsız, amaçlı amaçsız gezmeyi seven biriydim. Bir gün sabahtan akşama kadar evde kalayım, akşam olunca afakanlar basar, kendimi bir şekilde dışarı atardım.

Tabi hamilelikten dolayı dışarı dönük olma durumu ortadan kalktı ama bu kez de çalıştığım için iş-ev arası monoton geçti 8 ay. Bugün itibarıyla tam 1 hafta oldu çalışabilir raporu alalı. Ama anladım ki daha fazla çalışamıycam. Otururken kalkıp adım atmak, uzun süreli oturmak ya da uzun süreli ayakta kalmak gerçekten işkence halini aldı. Wc ile oda arasındaki koridor sanki hiç bitmiyor yürürken.

Elimdeki işleri tamamlayıp, tamamlanan ve sorumlusu olduğum projeleri arkadaşlara devretmeye başladım. Halimi gören sen artık çalışma otur evinde yat dinlen diyor. Müdürüm bile acımaya başladı. Kendimi zorlayıp çalışmaya çalışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum.
Onun yerine psikolojik ve fiziksel olarak doğuma hazırlansam, evimde dinlensem, oğlumun hazırlıklarını tamamlasam daha iyi olacak.

Cuma günü kurban bayramı. Bugünü saymazsak bayrama kadar 1,5 gün daha çalışıcaz. Bayramdan sonra çalışmıycam gibi görünüyor...

Dün akşam kocamla oturup internetten, Emirin odası için yaptırdığımız mobilyanın kulplarını aldık. Şimdi merakla kargonun gelmesini bekliyorum. İşte bazıları :

Mobilya gelip odaya son şeklini verince fotoğraflarını çekip buraya eklerim.
Buraya not düşmem gereken aslında birçok şey var ama kafam öyle dağınık ki... Toparlayamıyorum...
  • Babaannem hasta... Hem de çok... Son zamanları sanki, gözleri kapalı, sadece serumla besleniyor, kalkamıyor, konuşamıyor. Aklıma geldikçe üzülüyorum.
  • Aldığım kilolara alışmaya başladım. Nasılsa doğumdan sonra veririm, nasılsa işyerinde son günlerim diye kendimi avutuyorum. Hata yapıyorum biliyorum...
  • Doğum korkusu rüyalarımı tetikliyor. Kısa kısa kabus denilecek rüyalar görüyorum ardarda bitmek tükenmek bilmiyor. Bu beni gün boyu huzursuz yapıyor.
  • Ellerim Shrek'in karısı fiyonanın elleri gibi şiş, sosis değil salam mubarek. Ayaklarım şişmiyor ama yüzüm ellerim baya bildiiniz şişme bot...
  • Bugün itibarıyla 52 gün kaldı hesaplanan doğum tarihine... Aklıma geldikçe karnım ağrımaya başlıyor. Soluğu wc de alıyorum. Psikolojinin fizyolojik etkilerini görebiliyorum kendimde. Bu ayki dr kontrolümde Yıldız Hanımdan bu konuda yardımcı olmasını istiycem. Bakalım ne olacak...
  • Bayramda kaynanamlara gitmiycem. Kocam ve babam sabah gidip kurbanı onlarla kesip gelecekler. Kimse benden oraya gitmemi beklemesin. Halim olsa çarşıya çıkıp bikaç eksik tamamlıycam. Herkesten anlayış lütfen...

Şimdilik bu kadar... Çok döküldüm :S





19 Kasım 2009 Perşembe

Bugün 19 Kasım... 3. Evlilik Yıldönümüm... Mutlu olmak için kocaman büyük nedenlerim var...

Canım kocam, dünya meleğim ile "Kasım'da aşk başkadır" deyip çıktığımız aşklı meşkli uzun yolda, yine bir Kasım ayında evlendik. "Yine aylardan Kasım, Sanki sende kaldı bir yanım..." dedik durduk çocuklar gibi...

Dillere destan bir evlilik teklifi almadım belki, yine dilden dile dolaşan bir düğün de yapmadık. Nasıl başladı nasıl "he" dedim hatırlamıyorum. Nasıl bu kadar hızlı ilerledi. Armutun sapı üzümün çöpü varken, nasıl attım o kocaman deftere imzayı bilmiyorum. İzahı tarifi yok. Açıklaması mantıklı cümleleri yok... İstedim, karar verdim ve yaptım. Bütün diğer büyük adımlarımda olduğu gibi bu adımlarımı da kendim attım.

Yine bir Kasım ayı geldi çattı. Durumlar tabi çok farklı. Kocaman bir karnım, birbirinden farksız geçen günlerim var...
Amaaaaa.... Hiçbirşeyden dolayı pişman değilim. İyiki dünya meleğimle evlenmişim. Yakında çok yakında hayatımızın rengi olacak minik bir mucizemiz olacak... Canım kocamla mutluluğumuza piyango vuracak. Dünyanın en zengin insanları halt edecek yanımızda. Günler kimbilir nasıl su gibi akıcak... Hayretlerle, heyecanlarla izliycez minik kalbi...
Bu nedenle bu sene daha bir farklı kutluyoruz evlilik yıldönümümüzü... Birbirimize bakıp bakıp heyecanla gülümsüyoruz. "İyiki ..." diyoruz sonra.
İyiki...İyiki...

15 Kasım 2009 Pazar

Bebek odası kapı süsümüz... Emir yan gelip yatıyor:)

Eminönü alışverişi sırasında "almazsam olmaz" listemdekilerden biri de kapı süsü idi... Mağazalarda çok yüksek fiyatlı bu ürünleri orada 20-50 tl arası bulmak yıldızlara ulaşmak gibi keyif verici. Fiyat ve tercih özgürlüğü bu olsa gerek...:)

Oğlumun oyuncak bebeki olmıycak ama annesi hevesini bu kapı süsü ile alacak :) Gelip geçerken Emiri sever gibi seviyorum bu bebişi... Keyfe bakın :)



Teşekkürler Minimui, Teşekkürler Milupa:) Saygılar sevgiler hürmetler...

Miniklerin ve minik annesi adaylarının new trend dergisi Minimui 'yi okurken doldurduğum form sayesinde çekilişe katılmışım ve Milupa Aptamil hediye sepeti kazanan talihlilerden biri olmuşum.

Genelde böyle çekiliş kura şans talih piyango konularında fakir ve beklentisiz olan ben, tabi bir telefon gelip ".............kazandınız" cümlesini duyunca baya şaşırmıştım. Kısa bir süre sonra da hediye sepetim özenle hazırlanmış bir kargo paketi ile elime ulaştı.

Birkaç gün sonra da tekrar telefon ile arandım ve paketin elime ulaşıp ulaşmadığını sordular. Takip etmeleri ve ilgili davranışları hoşuma gitti:)

Teşekkürler minimui...


11 Kasım 2009 Çarşamba

31.Hafta... Ve doğum korkusu Tuğba'yı içten içe kemirmeye başlar...

Bir haftalık "dağda gezen gribi" doktor raporunun ardından işler yine feci yoğun bi şekilde başladı.

Köyde cayır cayır yanan sobalı bir odada bol meyveli, sebzeli, sütlü, pekmezli bir haftadan sonra, yeniden hayata dönmüş gibi dinç başladım 31. haftamız olmasına rağmen. Ve kocaman yusyuvarlak karnıma rağmen. Ayrıca anneanne picamalarıma, mısır püskülüne dönmüş batıl bir inançtan dolayı kestirip boyatamadığım saçlarıma. Ve gece krampları yüzünden topallaşan bacağıma...Fazladan aldığım kilolarıma... İşte rağmen yani saysam daha büsürü çıkar.

Oğlumun gelişimi, güzel yüzü ve yüzünün her bir mucizevi kıvrımının dışında, yeni bir mutluluk kaynağı olarak addedebileceğim pek birşey yok hayatımda ama sanırım bu da sahip olabileceğim biçok pekçok şeye bedel.

31. haftanın içindeyiz(30+5)... Haftaya yasal izin sürem başlıyor. Ve doğuma tam 2 ay kaldı. Doktordan çalışabilir raporu alıp 3-4 hafta daha çalışmayı planlıyorum. "Nasıl doğuracağım!!!!???" sorusu evde otururken beynimi yemesin diye çalışmak istiyorum. Başka bir amacım yok. Kış geldi, karnım burnuma yanaştı, çalışmak sabah erkenden evden çıkmak çok kolay değil. Sürekli oturup "çiş" için ayağa kalkınca adım atamamak, insanların "sana ne oldu böyle???" benzeri bakışları.... Zayıf ve fit insanlara olan kindarca tavrım falan tüm dengeler altüst oldu yani. İş hayatı bence bu noktadan sonra tatile çıkmalı. Evde gözlerden uzak geçirilmesi gereken 2 ay diye düşünüyorum.

Şu "Nasıl doğuracağım ?!^%&???&!!" düşüncesi travma oluşturmaya başladı. Korkudan nabzım, tansiyonum, glikozum falan ne var ne yok fırlıyo.... Normal veya sezeryan her iki şekilde de canım oğlum minik balığımın oradan nasıl çıkacağı, sonrası, öncesi, esnası gerçekten dehşet verici. Bu korkuyla yaşanmaz, Ocakın 15 ini beklemese de 1 inde falan geliverse, yeni yılla birlikte bir süprüz yapsa ailesine... Hani şu soru işaretine benzer tüm noktalama işaretleri son bulsa...

Biraz hastalıklı bi yazı oldu ama kısa kesiyorum... Farklı bi moda bürünüp öyle geleyim...

1 Kasım 2009 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatili - Güzel geçen bir gün...

Billy ve canım kocam bayram tatilinde güzel bir kahvaltı yapalım diye sözleşir. İki uyumlu ve alçakgönüllü eş ise kocalarına karşı çıkmaz, kabul ederler. Sabah erkenden yola çıkılır. Tuğba' nın tahmin ettiği gibi, İstanbuldere Alabalık Tesislerine gidilir. Malum hava biraz serindir ve Tugay üşümesin diye şömineye yakın bir masada oturulur.

Yıllardır buraya her geliş güzeldir. Her gelişin tadı ayrı...
Tabi eskisinden daha çok yiyorum...
Hasan Tugay bir balık gibi hareketli... Emir büyüycek abisiyle oynıycak...
Misss gibi... Koklayın...
Bunlar da diğer alemin ev sahipleri :) Meraklanmayın alttaki ayu gerçek değil :D
Bu da Emir ve ben...

Hastayım... 29.haftanın son günü:(

Dün (Cumartesi) küçük eltim ve birkaç arkadaşı kahvaltıda ağırladıktan sonra birden yatağa düştüm. Aşırı kırgınlık halsizlik. Genelde her hamile anlatır son aylarda geçirilen ağır grip soğuk algınlığı ile kilo verme bebekte kilo kaybı vs. Sonuçlarını henüz tahmin edemesem de cidden acı çekiyorum ve oğlumun iyi olduğunu bilmeye çok ihtiyacım var. Tekmeleri hareketleri maaşallah kuvvetli. Ben hasta olsam da benim güçlü oğlum iyi eminim.

Çok uzun zaman oldu yazmayalı. Yarın 30. haftaya giricez oğlumla. Dr amca ile randevumuz var. Minik prensim nasılmış görücem, çok heyecanlıyım. Bu sefer babamız bizimle gelmiycek. Eniştem ve ablamla gidicem. Otobüse atlayıp kendim gitmeyi planlıyordum ama 3 gündür aralıksız yağış, üstne bu hastalık bu ihtimali imkansız hale getirdi.
İşte tarihte bugüne ait olcak bir gazete haberi...
Kocam az önce 2 nar, 2 mandalina, 2 elma, 1 armut, 1 muz ile harika bir meyve suyu kokteyli hazırladı. Kestaneler fırında pişiyor. Dışarda yağmur. Sıcacık bir ev. TV de Antonio Banderas. Kucağımda notebook arkamda 8 tane yastık...

Canım kocam, canım oğlum sizi çok seviyorum...

21 Ekim 2009 Çarşamba

İşte bugün blog yazma günü dedim sabah saat 9 olmadan... Meğer "Seni özlemek birikmiş bir dağ gibi..."

Neden böyle dedim kendime bilmiyorum. Blog yazmayı özlemek diye bir adet çıktı şimdi de... Her özlemek kadar kötü değil. Herşeyi bir kenara bırakıp, blogger.com a girip yazmaya başlayınca geçiyor.

Aslında oğlumu aşırı derecede özlemiş olmak bana soluğu burada aldırıyor bu bir gerçek!!! Aklıma geldikçe ağlayacak gibi oluyorum. Eve gidip albümü açıcam ve fotoğraflarına bakıcam minik prensimin..

MSN de gün sayıyorum... "Minik prens is coming soon -> 86"

Evlenmeden önce de düğüne günler kala başlamıştım buradan geri geri saymaya... E.A bıktık diyor senin bu gün saymalarından :D Daha canım kocam askere gitcek, Allahım o zaman nasıl saycam düşünemiyorum. Etrafımdaki insanlara acıdım şimdi. Ne kadar çekilmezim :S

Böyle saymalar hesaplamalar gerer insanı. Panik, stres, heyecan her türlü zararlı ruh haline sokar adamı...

Gtalk da oğlumu daha relax bekliyorum : "My little prince is coming soon :)"

28. haftaya yeni girdik. Toplamda 12 kilo almış bulunmaktayım. Son 2 kiloyu bir anda alıverdim. Geçen hafta kepek ekmekli kahvaltı hazırlamaya üşendim, poğaça, börek, simit muhabbetine girdim. Sonuç ortada. Pişmanım... Diyetisyene gidip bu işe bir dur demem gerekiyor.

Şimdiden disipline girdim. Akşamdan beslenmemi hazırlıyorum. Süt, meyve, haşlanmış yumurta, kepek ekmeği, peynir, zeytin... Tatlıları çok çok kısıtlı yiyorum... Emirim için...

Minik oğlum sağlıklı, normal bir kiloda doğsun. Ben de doğum sonrası şişme bot gibi ortada kalmiim...

16 Ekim 2009 Cuma

Cuma mesai sonu sayıklamaları :S

Canım tatlı bişeyler çekiyor. Minik prensimin sağlığını düşünerek vazgeçiyorum.

O kadar yorgunum ki servise kadar nasıl gidicem diye düşünüyorum :(

Gece uyuyamadım uykusuzum. Gözlerim yanıyor.

Oğlumu çok özledim. Eski ultrason görüntülerine bakıp hasret gidermeye çalışıyorum. Daha da artıyor. 2 Kasım da randevum var iple çekiyorum...

Haftasonu için plan yapmadım, cömertçe harcamak istemiyorum. Kocam babasının yanında hastanede olacak. Evde durmak istiyorum ama yalnız kalmaktan korkuyorum :(

Rüyamda karnım çatlak ve yarıklarla doluydu. Bu benim için bir ikaz olabilir mi ???

Emzirme koltuğum ve oğlumun odası için tasarladığım dolap hakkında birşeyler yapmam lazım. Kendimi bu konularda yalnız hissediyorum. Sanırım enerjim giderek tükeniyor.

Enerji dedim de bence bütün sorun ilk cümlede saklı :S

Bir negro atsam ağzıma bütün " :( " yüzler " :) " olur mu dersiniz...

Baştan yazsam sonra bu postu...???

Yok yok olmaz. Post böyle kalsın..................Gönderiyom.............