Emirimi bekliyorum. Resimdeki küçük kız gibi, sadece bekliyorum. Sonrasına veya esnasına ait çok fazla fikrim olmadan... Elimde oyuncak yaptığım bilgisayarım, hergün çizdirdiğim takvimimle...Duygularım tarifi imkansız bir hal aldı. Doğuma dair belirsizlik, korkular, endişeler, heyecan, oğlumun yüzünün hayaliyle geçen uykusuz geceler, nasıl olur da iyi bir anne olurum soru işaretinin beynimde kapladığı ve başka düşüncelere izin vermediği zamanlar...
Herşey birbirine girmiş durumda.
Bugün 30 Aralık.... 2009 oğlumun geleceği heyecanı ile dolu dolu geçti, 2010 da oğlumun gelmesiyle taçlanacak. Bu nedenle hiç arkama bakmadan bekliyorum 2010 u. Çünkü yapacak çok şey var, öğrenecek, öğretecek, ders alacak, mücadele edecek...Yapmam gereken bu kadar çok şey varken, tabii ki arkama bakamıyorum. Önüme daha dik, daha net, daha kararlı nasıl bakarım sürekli bunu düşünüyorum. Anne olmanın nasıl bir sorumluluk, nasıl zor bir meslek olduğunu biliyorum annemden. O, fedakarlığı, vericiliği, sevgisi, ilgisi, pamuk kalbi ile kocaman 2 kızına annelik, 2 torununa ananelik yaparken görüyorum neler yaşadığını. Yorgunluğun, bitkinliğin, hayatın altında ezilirken annelik duygularının onu nasıl coşturduğunu her saniye seyrediyorum.
Annemin küçük, hoppa, sivri dilli, bencil kızı Tuğba olmaktan çıkıp başka sıfatlara bürünmek gerekecek bu sene. Ama "annesinin istediği her işin üstesinden gelebilecek kadar güçlü kızı Tuğba" elinden gelen herşeyi yapacak eminim. Yeni bir yıla girerken verebileceğim en büyük söz bu olsa gerek.
Minik balığımı beklerken, belki son postlarımdan biri bu... Aslında yazmak isteyip de yazamadığım daha birçok şey vardı. Hamileliğime nasıl doyamadıysam, burada anlatmakta da o kadar eksik kaldım. Canım oğlumun karnımdaki hareketlerini nasıl özliyeceksem, keşke daha çok not düşseydim de hiç unutmasaydım diye o kadar çok pişmanlık duyacağım. Oğlumu kollarıma aldıktan sonra burada yazmaya devam eder miyim bilmiyorum :S
USG fotolarına bakmaya doyamadığım oğlumun yüzünü görmek, sağlıklı olduğunu duymak için sabırsızlanıyorum.
Bir yandan da Rabbime dua ediyorum, içimdeki kıpırdayışlarını tekmelerini unutturmasın bana...



Şimdi biraz muayene sonuçlarından bahsedeyim. Doktoruma geçen hafta içi bir akşam ve gece boyunca süren, sıklaşmayan ve şiddetlenmeyen kesik kesik gelip giden ve sabahleyin kaybolan karın ağrımdan bahsettim. "Doğuma hazırlık sancıları olabilir, pelvik muayene yapalım bi bakalım açılma var mı" dedi. Muayene sonrasında rahim duvarının incelmiş olduğunu ancak hiç açılma olmadığını söyledi. Bundan sonra yine bu ağrıya benzer doğum ağrıları olabilirmiş. Hazırlıklı olmam gerekiyormuş !!!
















Aslında hamile bir kadının en çok ihtiyaç duyduğu şey, "kepek ekmeği ye, meyve sebze tüket, süt yoğurt...." muhabbetlerinden çok, hamilelik sürecini sakin, içi rahat, huzurla tamamlamaktır. Endişeler kaygılar hat safhaya çıktığında, doktoruna bunu anlatmalı, doktor da mutlaka bu kaygıları giderici cümleler sarfetmeli. Hele son aylarda moral motivasyon çok önemli. Doğum korkusu, gebeliğin en zor şartlarıyla üstüste gelince, insan doktorunu ağlayıp rahatlayacağı bir omuz gibi görmek istiyor. Bir kere doktor doğuma hazırlık, doğum ve sonrası için neler yapılması gerektiği ile ilgili bilgi vermeli, anne adayının endişelerini mutlaka gidermeli. Bir ay bekleyip, doktor randevusu gelip çattığında doktordan, internette hergün okunan birbirinin kopyası bilgileri dinleyip eve gelmek bence çok saçma. Doktorum beni dinlemeli, bana özel olanı anlatmalı. En uyuz olduğum şey de "gebelik hastalık değil, fizyolojik bir olaydır" ve benzeri cümlelerle anne adayının endişelerinin, sorularının boğazına tıkılması. Evet çok hassas olup herşeyi büyütmek iyi değil ama, insan da hergün hamile kalıp çocuk doğurmuyor ki canım!
